Zimmet Suçu Nedir?
Bankacılıkta zimmet suçunu konu olarak ele almış olduğumuz bu çalışmamızın içeriği iki bölümden oluşmaktadır.İlk bölümümüzde, zimmet suçunun kavramsal olarak genel tanımı yapılmış ve genel olarak tarihsel gelişimi içerisindeki kökeni dile getirilmiştir. Roma hukukundan bu zamana kadar vuku bulan zimmet suçunun, İslam tarihindeki varlığı, Osmanlı Devleti dönemindeki uygulanışı ve Cumhuriyet dönemindeki tarihsel durumu ele alınmıştır.İkinci bölümümüzün içeriğinde ise, Bankacılık Kanunlarında yer bulan özel zimmet suçunun ülkemiz bankacılık mevzuatında ki tarihi serüveni ele alınmıştır. Bankacılık kanunu adı altında ilk kez 1999 yılında yürürlüğe giren “4389 sayılı Bankalar Kanunu’na” kadar düzenlenmeyen zimmet suçunun yerine, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nda yer alan zimmet suçu uygulanmış, daha sonra 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükten kalkmasıyla da yerini alan 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun zimmetle ilgili madde metninin uygulama olanağı doğmuştur. Banka mevzuatında yer alan zimmet suçunu; 4389 sayılı kanun öncesi, 4389 sayılı kanun dönemi ve son olarak da 4389 sayılı kanunun yürürlükten kalkmasıyla yerini alan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu dönemi şeklinde üçe ayrılarak işlenmesi sağlanmıştır. Kanun koyucunun özel olarak bankalar kanununda geçen zimmet suçunu düzenlemesinde, korunmasını planladığı hukuki fayda, öğretide meydana getirdiği farklı görüşlerin de ortaya konulmasıyla dile getirilmiştir. Son olarak da suçun yaptırımı esnasında failin alacağı cezaya azaltıcı/artırıcı yönde etki eden temel nedenler sunularak çalışmamız sonlandırılmıştır.
I. GENEL ANLAMDA ZİMMET SUÇU VE TARİHSEL GELİŞİMİ
1. Zimmet Suçu Kavramı Köken itibariyle Arapça bir kelime olan “ zimmet ”, “üstünde olan şey”, “kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya”, “bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para”, “bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü” şeklinde tanımlanmıştır. İnceleme konumuz olan Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesi ile TCK’nın aynı suçu düzenleyen 247. maddesinde zimmet kavramına yönelik herhangi bir tanım verilmemiştir. 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunumuzun ikinci kitap dördüncü kısmında yer bulan ve “Kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar” adı altındaki başlıkta, metin halindeki 247’nci madde şu şekildedir: “Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir” şeklindedir. Ardı sıra takip eden diğer madde metni ise zimmet suçu sonucunda oluşabilecek olan etkin pişmanlık(faal nedamet) halinde: “Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir. Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin pişmanlığın hükümden önce gerçekleşmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir” şeklindeki düzenlemeyle de, işlenen suçun neticesi meydana gelmeden failin nedamet içerisinde olması durumunda mükâfatlandırılacağını ortaya koymuştur. Hukuk literatüründe zimmet, madde metninde de ifade edildiği üzere; bir kamu görevlisinin, zilyetliği, görevi nedeniyle kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisi veya başkası için maledinmesi olayıdır. 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesinde yer alan konu başlığı kanun koyucu tarafından “zimmet” olarak belirtildiğinden, doktrinde de bu suç tipi “zimmet” olarak adlandırılmaktadır. 2. Zimmet Suçunun Tarihsel Gelişimi Devlet faaliyetlerinin yakın geçmişe kadar oldukça sınırlı olması, bu bağlamda, devlet idaresi aleyhine işlenebilecek suçların sayıca azlığına ve uzun bir tarihe dayanmamalarına karşın zimmet suçunun tarihi hayli uzun bir geçmişe sahiptir. Her ne kadar Roma döneminde zimmet suçunun konusu hırsızlık olarak geçse de, zimmet suçu Roma Hukuku dönemine kadar gitmektedir. Zimmet Roma hukukunda “peculatus publicus” ya da “peculatus” olarak isimlendirilen bir çeşit hırsızlık olarak kabul edilmekte ve ona göre cezalandırılmakta idi. Nasıl ki dolandırıcılık suçu Dönmezer Sulhi’nin de dediği gibi hırsızlıktan menşeini alıyor olsa da, zimmet suçunun da Roma Hukuku dönemindeki kaynağına bakıldığına menşeini hırsızlık suçundan aldığı görülecektir. İçerdiği hukuk kurallarının çoğu örfi hukukun yazıya dökülmüş şekli olan 12 Levha Kanunları’nda, zimmet suçuna dair bir düzenleme mevcut değilken Roma Cumhuriyeti devrinde, Lex Julia’da devletin ve tanrıların mallarının çalınması yer almıştır. Hırsızlıktan daha önemli bir suç olarak görülen bu suç tipi, Roma Hukukunda daha çok önem arz ettiğinden, cezası da normal hırsızlık suçunun cezasından daha ağır idi. İslam hukukunda ise cezai müeyyideler teolojik kurallara dayanmaktaydı. Dolayısı ile “Allah’ın yasak ettiği şeyi yapmak, emrettiği şeylere karşı gelmek” şeklinde düzenlenen İslam Ceza Hukuku’nda zimmete dair bir müeyyide yer almamaktaydı. İslam hukukunda yer almayan bu tip suçlar ile karşılaşıldığında taziren cezalandırma yani “ düzenlenmesi devlet başkanına ya da vereceği yetkiyle hakime” bırakılan müeyyide ile hüküm tesis edilmiş oluyordu. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti ceza hukuku da İslam Hukuku’na dayanıyordu. Bu sebeple de zimmet suçuna yönelik olarak bir kavram mevcut değildi. Ancak padişahlar tarafından fermanlarla kabul edilen Ceza-i Kanunname-i Hümayunu gibi bazı kanunnamelerde dolaylı da olsa zimmet suçu yer almıştır. 1810 Fransız Ceza Kanunu tercüme edilerek hazırlanan 1274(1858) tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu’na gelindiğinde zimmet suçunun, birinci babın “Sirkat-ı Emval-i Miriye ve İrtikabatı-ı Saire” başlıklı dördüncü fasılın 90. maddesinde “Her ne suretle olur ise olsun zimmetine mal-ı miri geçiren veyahut ahara geçmesine müsaade eden mülkiye ve maliye memurları memuriyetten tard ile üç aydan iki seneye kadar veyahut altı aydan üç seneye kadar nefy olunur” şeklinde düzenlendiği görülmektedir. Cumhuriyet döneminin ilk ceza kanunu olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ise zimmet suçu “Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler” arasında 202. madde de şu şekilde düzenlenmiş idi; “Görevi sebebiyle kendisine tevdi olunan veya muhafaza, denetim veya sorumluluğu altında bulunan para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları zimmetine geçiren memura altı yıldan on iki yıla kadar ağır hapis ve meydana gelen zararın bir misli kadar ağır para cezası verilir. Yukarıdaki fıkrada gösterilen cürüm, dairesini aldatacak ve fiilin açığa çıkmasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmiş ise faile on iki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararı üç misli kadar ağır para cezası verilir. Zararın, kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde yukarıdaki fıkralardan yazılı cezaların yarısı, ödeme hükmünden önce gerçekleştirilmiş ise üçte biri indirilir. Meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece ödettirilmesine resen hükmolunur. Bu fiiller kamu bankaları aleyhine işlenmiş ise faile verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.” Zimmet suçu, 4389 sayılı kanundan önce kamu bankaları yönünden 765 sayılı TCK’nın 202’nci madde üçüncü fıkrasıyla birlikte kamu bankası özel banka ayrımı yapılmaksızın bütün bankalar yönünden zimmet suçu geçerli hale gelmiş
II. BANKACILIK KANUNLARINDA YER BULAN ZİMMET SUÇU
Bankacılık Kanununda yer alan zimmet suçunu irdeleyebilmemiz için tarihsel serüvenini, yasada yer alması ile korunması planlanan hukuki değeri ve son olarak da suçun karşılık bulacağı yaptırımı irdelememiz gerekmektedir. 1. Banka Kanunlarında Yer Alan Zimmet Suçunun Tarihsel Gelişimi Ülkemizin ekonomik faaliyetlerine katkısı olan banka kuruluşlarında yaşanılabilecek bir zimmet suçunun karşılık bulduğu yaptırımın tarihsel aşaması, ilkin 765 sayılı Eski Türk Ceza Kanunda yer bulan zimmet suçuna göre değerlendirerek hüküm tesis ediliyordu. 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile, bu kanunun zimmet suçu, banka personelin işleyebileceği zimmet suçuna karşılık gelmeye başlamıştır. Daha sonra bankacılıkta zimmet üzerine ilk düzenleme olan 4389 sayılı Kanun ile özel zimmet suçu düzenlenmiş ve değişikliğe uğradıktan sonra 5411 sayılı Kanun ile hala hükmünü sürdürmektedir. Bankalar Kanununda yer alan zimmet suçunun tarihsel gelişimini irdelerken, 4389 sayılı Bankalar Kanunu öncesi dönem, 4389 sayılı Bankalar Kanunu dönemi ve son olarak da yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu dönemi ele alınarak konuya işlerlik kazandırılacaktır.
1.1. 4389 sayılı Bankalar Kanunu Öncesi Dönem
Önceden de değindiğimiz gibi bankacılık kanunlarındaki zimmet suçunun özel bir banka kanunu ile düzenlenmesi, değişik süreçlerden geçerek bankalar hukukunda yerini almıştır. Bu süreç içerisinde özel bir kanun olan 4389 sayılı Bankalar Kanunu kabul edilmeden önce eski 765 sayılı Türk Ceza Kanun’umuza göre zimmet suçu değerlendirilmekte ve bu kanuna göre hüküm tesis edilmekte idi. Söz konusu 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “hizmet sebebiyle emniyeti suiistimal suçuna” ilişkin madde metni bu tür eylemlere uygulanmakta idi. Bu dönemde işlenen zimmete geçirme fiillerine uygulanan hükümler bakımından kamu bankası personeli ile özel banka personeli açısından herhangi bir fark bulunmamakta idi.[12] Bu nedenle kamu bankası personeli de özel banka personeli de bu tür eylemlerine yönelik olarak, zimmete geçirme eylemini işlediğinde 765 sayılı Kanun’un aynı madde metinleri uygulanmakta ve hüküm tesis edilmekte idi. Ancak 399 sayılı KHK.’nin 11. maddesinde yapılan değişiklik ile kamu iktisadi teşebbüsü olan banka personelinin, “kamu bankasının parasına, para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işlediği suçlar ile ifa ettiği görevinden doğan suçlar” bakımından memur gibi cezalandırılacağı[13] hükmü kamu ve özel banka personeli konusunda bir ayırıma neden olmuştur. Bu değişiklik üzerine, “Kamu bankaları 399 sayılı KHK.’nin 11. maddesinin (b)* fıkrası uyarınca banka personeli memur olarak kabul edildiğinden 3771 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 11.2.1992 tarihinden itibaren 765 sayılı TCK’nın zimmete ilişkin 202. madde hükümleri*, özel bankalara ise TCK’nın hizmet nedeni ile emniyeti suiistimalin düzenlediği 510’uncu madde* uygulama alanı bulmuştur.[14] Görüldüğü üzere 1992 yılına kadar banka personelinin işlediği söz konusu fiiller bakımından, bankanın niteliğine bakılmaksızın, emniyeti suiistimal suçu hükümleri uygulanmışken, bu tarihten sonra 399 sayılı KHK. ile ikili bir ayrıma gidilerek kamu bankası personelinin bu yöndeki fiilleri zimmet olarak kabul edilip özel banka personelinden farlı hükümler uygulanmış ve neticede aynı nitelikteki fiiller bananın kamu iktisadi teşebbüsü olup olmamasına bağlı olarak farklı suçlar olarak değerlendirilmiştir.[15]
1.2. 4389 sayılı Bankalar Kanunu Dönemi
Daha önceleri benzer eylemler, özel bankalarda inancı kötüye kullanma, eğer banka kamu bankası ise görevi kötüye kullanma, dolandırıcılık ve eğer diğer koşulları varsa TCK.’da yer alan zimmet suçuna göre cezalandırılmakta idiler.[16] 4389 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle, bankacılık alanında zimmet suçu ilk kez düzenlenmiş ve kanunun 22/3 madde fıkrasında yer bulmuştur. Bu maddenin gerekçesinden anlaşıldığı üzere, 765 sayılı TCK’nın 202 maddesinde düzenlenen zimmet suçu, cezası ağırlaştırılarak aynen Bankalar Kanunu’na alınmıştır.[17] 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yer alan zimmet suçunun madde 22’nin 3’üncü fıkrasındaki hali şu şekil bulunmaktaydı: Banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya sair varlıkları zimmetlerine geçirirlerse altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler. Bu fıkrada gösterilen suç, bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası verilir. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece resen ödettirilmesine hükmolunur. Zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte bir oranında indirilir. Zimmet suçunu düzenleyen 22. maddeye, 5520 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile öğretide varsayımsal zimmet olarak adlandırılan[18] bir fıkra eklenmiştir. Bu fıkranın içeriği ; “ 4389 sayılı Kanun’un 22. maddesinin 3 numaralı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki 4 numaralı fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir. 4. Fon alacaklarından; temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve etkileri Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bir bankanın; hukuken veya fiilen yönetim ve denetimini elinde bulunduran yönetici olsun veya olmasın gerçek kişi ortakların 15/a maddesinde sayılan fiiller sonucu bankanın kaynaklarını, bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak kendilerinin veya başkalarının menfaatlerine kullandırmakla bankayı her ne suretle olursa olsun zarara uğratarak kendilerinin veya başkalarının malvarlığının artışına neden olmaları zimmet olarak kabul edilir. Bu fiilleri işleyenler hakkında on yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis ve yirmi milyar liradan seksen milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca, meydana gelen zararın Hazine alacağı olarak müteselsilen ödenmesine karar verilir” şeklinde yapılması ile birlikte zimmet suçuna ait madde metninin genişletilmesi sağlanmıştır. 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi hakkında kanunun kabul edilmesi, “Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası özel hukuk hükümlerine tabi birer anonim şirket haline getirilmiş ve bu tarihten sonra banka personeli hakkında 399 ve 233 sayılı KHK.’ların uygulama olanağı kalmamıştır.[19] Dolayısı ile 4603 sayılı kanunun kabulü ile birlikte kamu ve kamu teşebbüslerinde çalışan banka personellerinin zimmet suçuna yönelik olarak işleyecekleri fiilleri, Bankalar Kanunu’nda yer alan zimmet suçundan dolayı uygulanmasına neden olmuştur.
1.3. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu Dönemi
4389 sayılı Kanun’un 22/3. maddesinde ilk kez ve bağımsız olarak, zimmet olarak düzenlenen suç yeni yasada da genişletilmiş[20] bir şekilde yerini bulmuştur. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu olarak hukuki mevzuatımıza kazandırılan bu kanunun 160. maddesi, “zimmet” başlığı adı altında zimmet suçunu düzenlemiştir. Kanunun 160. maddesinin içeriği: Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler. Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece resen ödettirilmesine hükmolunur. Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bir bankanın; hukuken veya fiilen yönetim ve denetimini elinde bulundurmuş olan gerçek kişi ortaklarının, kredi kuruluşunun kaynaklarını, kredi kuruluşunun emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak kendilerinin veya başkalarının menfaatlerine kullandırmak suretiyle, kredi kuruluşunu her ne suretle olursa olsun zarara uğratmaları zimmet olarak kabul edilir. Bu fiilleri işleyenler hakkında on yıldan yirmi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur; ancak, adlî para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca, meydana gelen zararın müteselsilen ödettirilmesine karar verilir. Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir. Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Bu durumun hükümden önce gerçekleşmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir. Zimmet suçunun konusunu oluşturan para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninin içeriğine bakıldığında 6 fıkradan oluştuğu görülmektedir. Birinci fıkranın içeriği zimmetin Yeni Türk Ceza Kanunu’nda da yer bulduğu şekilde basit halini ele almıştır. Buna göre zimmet suçu “görevi nedeniyle kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimi ile yükümlü olduğu para veya para yerine geçebilecek evrak ve senetleri veya diğer malları kendisinin veya başkasının zimmetine geçirme olarak” belirlemiştir.[21]İkinci fıkraya bakıldığında suçun nitelikli hali vurgulanarak yaptırımın ağırlaştırıcı olacağı vurgulanmıştır. Maddenin son fıkrası zimmetin konusunda oluşabilecek bir değer azlığının mevcudiyetinde, indirimin gerçekleşebileceğini dile getirmiş olmasıdır. Esasında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na iyi bakıldığında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan 247. madde* ile paralellik arz ettiği hususudur. Bununla beraber 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 5237 sayılı yeni TCK’dan daha yeni tarihli olmasına rağmen maddenin başında suç konusuna ilişkin olarak 765 sayılı eski TCK’da olduğu şekilde “para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları” ifadesinin geçtiği görülmektedir.[22]
2. Korunması Planlanan Hukuki Değer
Bir bankanın aktifinde azalmayla sonuçlanan kasıtlı fiiller, genel olarak malvarlığına karşı işlenen suçlardan birini oluşturmasına rağmen, bankanın ortağı, yöneticisi ve sair görevlisi konumundaki kişilerin, “görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları” zimmete geçirmeleri, TCK’daki güveni kötüye kullanma suçu(m155*) bağlamında değil, Bankacılık Kanunu’nda yer alan özel suç tanımı (m.160) bağlamında[23] zimmet suçu olarak değerlendirilmektedir. Öğretide görüş birliği olmamakla beraber, suçun tartışılan hukuki değeri çeşitli görüşler adı altında dile getirilmiştir. Sözüer’e göre, bu suçla asıl olarak korunan hukuksal değer bankanın mülkiyet hakkıdır[24] şeklindeki görüşü, banka kuruluşlarının mülkiyet hakkıyla ilişkilendirmiştir. Yazara, burada bankacılık düzeni veya ekonomik düzene duyulan güvenden ziyade kamuya ve kamu görevlisine duyulan güveni suçun koruduğu hukuki değer olarak öne çıkarmış ve bu bakımdan öğretideki görüşlerden ayrılmıştır.[25] İnceoğlu, Bankacılık Kanunu’nda yer alan zimmet suçunun birden fazla hukuki değeri koruduğunu ifade etmektedir. Yazara göre, zimmet suçunun koruduğu hukuki değerden biri bankacılık sistemine duyulan güven ve istikrar, diğeri ise bankanın mülkiyet hakkıdır.[26] Gökcan’a göre, banka zimmeti suçları ile bir taraftan banka adı verilen tüzel kişinin mülkiyet hakları, diğer yandan bankacılık sisteminin güven ve istikrar içerisinde, etkin, düzenli ve dürüst bir şekilde çalıştığına ilişkin kamunun sahip olduğu inancın korunması bakımından tüm bireylerin kamusal hakları korunmaktadır.[27] Mahmutoğlu’na göre ise, söz konusu madde ile korunmak istenen hukuki değer, genel olarak ülke ekonomisidir. Ve ülke ekonomisinin yaralanmasını önlemeye yönelik bir suç türüdür. Bu nedenle de, söz konusu suçla malvarlığı ve güven ilişkisinin korunması da düşünülmüştür ancak, asıl korunmak istenen hukuki değer ülkenin ekonomik düzenidir.[28] Özgenç’e göre bu suçta ihlal edilen hukuki değerlerden , finans kurumu olan bankaların ekonomik hayattaki güvenilirliği, malvarlığı hakkına nazaran önceliği kazanmaktadır.[29] Haznedar; halkın bankalara karşı olan güven duygusunun kaybını önlemeye yönelik olarak düzenlenmiş bir suç tipi olduğunu dile getirmiştir. Yazar, bankaların esas olarak güven kuruluşları olduğunu ve bu güvenin korunması gerektiğini ifade ettikten sonra zimmet suçunun da bu güvenin korunmasına hizmet ettiğini belirtmiştir.[30] Zimmet suçuna ilişkin bir mahkeme kararında ise, banka aleyhine işlenen zimmet veya dolandırıcılık suçlarında, korunan hukuki yararın, mudilerin bankaya olan güvenlerinin korunması olduğu açıkça belirtilmiştir.* Öğretide yer alan bir diğer görüş ise “zimmetin düzenlenmesiyle yalnızca kamu görevlilerinin doğruluk ve dürüstlüğüne dair devlete ait yararların değil, bununla beraber devlet idaresinin malvarlığı çıkarlarının da korunmasının amaçlandığı”[31] şeklinde bir sonucun olduğu yönündedir. 765 sayılı TCK’nu yürürlükte iken, Yargıtay Genel Kurulu da öğretinin bu görüşünü kabul eder mahiyette bir karar almıştır. Karara göre; “Kanunun 2002. maddesi hükmü ile korumaya çalıştığı yarar zimmete geçirilen şeyin mülkiyeti değildir. Kanun bu hükmü ile memura güvenin sürekli olmasındaki toplum yararını korumak amacını gütmektedir.”[32] Kanaatimizce Bankalar, ülke ekonomisinde mevcut olan likidite kaynağına önemli ölçüde yön veren kuruluşlardır. Dolayısıyla zimmet suçu nedeniyle ağır güven kaybına uğramış veya uğrayacak olan bir bankanın şüphesiz ki batma olasılığı ve ülke ekonomisine zarar verme olasılığı muhtemelen yüksektir. Batan bankaların garantörü devlet olduğundan ve batan banka mudilerinin zararlarını devlet karşılayacağından, öğretinin son görüşüne katılıyor ve ilaveten bankaların malvarlığını koruyarak bankacılık sistemini ve sisteme duyulan güvenin sekteye uğramaması için, zimmet suçunun, düzenlenmiş olan hukuki bir metin olduğu şeklindedir.
3. Suçun Yaptırımı
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na göre, suçun yaptırımını belirleyen bazı faktörler vardır. Banka çalışanı olan kamu görevlilerinin ağır yaptırım/indirim ile karşılaşacakları fiil ve hareketleri kanunda düzenlemiştir. Suçun yaptırımını etkileyen nedenler; suçun ağırlaştırılmış hali, suç konusu değerin/ederin azlığı ve son olarak da etkin pişmanlık(faal nedamet) halinin mevcudiyeti şeklinde sıralayabiliriz. Zimmet suçuna ilişkin cezai yaptırım; birinci fıkrada 6 yıldan 12 yıla kadar hapis ve adli para cezası, ikinci fıkrada düzenlenen ihtilasen zimmet suçu 12 yıldan az olmamak üzere hapis ve bankanın uğradığı zararın üç katından az olmamak üzere yirmibin güne kadar adli para cezası, üçüncü fıkrasında 10 yıldan 20 yıla kadar hapis ve adli para cezasına ilişkin düzenlemenin Meclis Genel Kurulu’nda “zararın üç katına tekabül edecek tutarda gün” ibaresinin “uğradığı zararın üç katından az olmayacak” şekilde, dördüncü fıkrada soruşturma öncesinde iade ve zararın tamamen tazmini halinde 2/3 oranında indirim, beşinci fıkrada kovuşturma evresinde iade ve tazmin halinde 1/2 oranında hükümden evvel ise 1/3 oranında indirimi, altıncı fıkrada suça konu miktarın azlığı hallerinde 1/3’den 1/2’ye kadar indirilmesini düzenlemiştir.[33] 5411 sayılı Kanun’un 167. maddesi* uyarınca, Fon veya Hazineye olan tazminat ve borçlar ödenmediği veya tahsil olunamadığı sürece 160. maddeden verilen cezalar dolayısıyla koşullu salıverilmeden yararlanılamaz.[34]
3.1. Suçun Ağırlaştırılmış Hali Bankacılıkta zimmet suçunu düzenleyen 5411 sayılı Kanun’un 160. maddesinin ikinci fıkrası, zimmetin ağırlaştırılmış halini yani nitelikli zimmet halini düzenlemiştir. Söz konusu maddenin fıkrası: “Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece resen ödettirilmesine hükmolunur” şeklindedir. Buna göre zimmet suçunun meydana çıkmasını engellemek için hileli davranışlar kullanılması halinde faile verilecek ceza ağırlaştırılmaktadır.[35] Bu fıkrada gösterilen suç, bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmesi[36] halinde söz konusu olmaktadır. Suçun bu şekli maddi unsur bakımından TCK’nın 247/2. maddesindeki* suça paralel olarak,[37] hemen hemen aynen tekrarı[38] şeklinde düzenlenmiştir.
3.2. Suç Konusu Değerin/Ederin Azlığı 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda nasıl ki suçun ağırlaştırılmış hali olan nitelikli zimmet durumunu düzenlemiş ise, suçun hafifleştirici nedenlerinden biri olan suç konusu değerin/ederin azlığı da düzenlenmiştir. Kanunun 160/6. maddesi uyarınca, “zimmet konusu oluşturan para, senet, evrak veya diğer malın değerinin azlığı durumunda verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir”[39] şeklindedir. Kanunun bu fıkrası değerlendirildiğinde suç konusu değer/ederin azlığına kimin karar vereceği sorunu ortaya çıkmaktadır. Ülkenin değişik yerlerinde ve değişik zamanlarında aynı suç konusu ile ilgili olarak farklı değer veya eder konusu mahkemelerce ortaya konacaktır. Bu yüzden Süheyl Donay hocamızın da dediği gibi, her yıl bu değerin/ederin miktarının yüksek yargı organınca saptanması ve yerel mahkemenin inisiyatifine bırakmaması gerekmektedir.[40]
3.3. Etkin Pişmanlık ( Faal Nedamet ) Halinin Varlığı Faal nedamet, failin icra hareketlerini tamamladıktan sonra pişman olarak neticenin meydana gelmesini engellemesi[41] veyahut faalin icra hareketlerini tamamlamasından sonra, neticenin gerçekleşmesini isteyerek engel olmasıdır ve tam teşebbüs aşamasında söz konusu[42] olan bu indirim sebebi sayesinde, fail kanunun cevaz verdiği ölçüde az/hiç ceza alacak/almayacaktır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda da düzenlenen faal nedamet durumu, kanunun 160/4-5’inci fıkralarında yer almıştır. Bu fıkraların içeriği: “Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Bu durumun hükümden önce gerçekleşmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir. Zimmet suçunun konusunu oluşturan para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir” şeklindedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, suçun işlenmesinden sonraki pişmanlık neticesinde zimmet suçuna konu eşyanın iadesi veya doğan zararın tamamıyla tazmin edilmesidir.[43] Dolayısıyla kanun koyucu tarafından aranan “zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi” veya “uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi” durumlarının hangisinin aranacağı somut olaya göre belirlenip değerlendirilerek hüküm tesis edilecektir.
SONUÇ
Ülkelerin ekonomik girdi ve çıktılarında büyük ölçüde söz sahibi olan bankaların elbetteki denetimi devlet eliyle yapılmalıdır. Çünkü hukuksal olarak korunması gereken değerler arasında elbetteki bankanın mülkiyetinden daha önemli şeyler vardır. Çalışmamızın başında da söylemiş olduğumuz gibi bankalar düzeninde yani finansal anlamda yaşanılacak en ufak bir güven eksikliğinin, ülkelerin ekonomik girdilerinde ve çıktılarında büyük ölçüde söz sahibi olan bankaların yaşayacağı bir güven istikrarsızlığının, devlete yıkımsal olarak yansıması çok büyük olacağı aşikardır. Bu yüzden devlet kendini veya yaşamsal unsurlarından biri olan halkını, koruma adı altında bazı önlemler almak zarureti içerisinde hissetmiştir. Bankacılıkta yer alan zimmet suçu da bu zaruretin bir neticesidir. Fakat kanun koyucunun 1999 yılına kadar bankacılık kanunlarında yer almayan zimmet suçunu, özel bir kanun yerine eski Türk Ceza Kanunları’na bırakması büyük bir eksikliğe neden olmuştur. Fakat düzenlenen ilgili mevzuatlar içerisinde kamu bankası ve özel banka ayrımının yapılmaması ve personellerinin ayrı ayrı madde metinleriyle düzenlenmiş bir kanuna tabi tutulmaması çok olumlu bir gelişmedir. 4389 sayılı Bankalar Kanunu’ndan sonra yerini alan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda da yer bulan varsayımsal zimmet suçunun içerisinde geçen, “kredi kuruluşları” ibaresinin yer alması bizce hukuksal bir sorunsala yol açmışdır. Bu madde fıkrasının içeriğinin; “Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bir bankanın; hukuken veya fiilen yönetim ve denetimini elinde bulundurmuş olan gerçek kişi ortaklarının, kredi kuruluşunun kaynaklarını, kredi kuruluşunun emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak kendilerinin veya başkalarının menfaatlerine kullandırmak suretiyle, kredi kuruluşunu her ne suretle olursa olsun zarara uğratmaları zimmet olarak kabul edilir. Bu fiilleri işleyenler hakkında on yıldan yirmi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur; ancak, adlî para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca, meydana gelen zararın müteselsilen ödettirilmesine karar verilir” şeklinde olması, kredi kuruluşu olarak addedilmeyen katılım bankalarının personeline yönelik olarak, varsayımsal zimmet suçunun uygulanamayacağı düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur kanaatindeyiz. Bununla birlikte zimmet suçunu işleyen bir banka personelinin alacağı hukuki müeyyidenin, suça konu olan değerin/ederin azlığı ile orantılı olması da bir problemdir diye düşünmekteyiz. Kanunun 160/6. maddesi uyarınca, “zimmet konusu oluşturan para, senet, evrak veya diğer malın değerinin azlığı durumunda verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir” şeklindeki düzenlemeye ilaveten “suça konu olan değer/ederin saptanması her yıl yüksek mahkemece yerine getirilir” şeklinde bir düzenlemenin yapılması uygun olur düşüncesindeyiz. Aksi takdirde ülkenin değişik yerlerinde ve değişik zamanlarında işlenen aynı yöndeki zimmet suçuna, yerel mahkemelerce farklı cezaların verilmesine neden olacağı açıkça ortadır.