FAİZ ORANI
6502 sayılı Kanunun 25/2 maddesinde, “Tüketici kredisi sözleşmelerinde, akdî faiz, efektif yıllık faiz veya kredinin toplam maliyetinin yer almaması durumunda, kredi tutarı faizsiz olarak sözleşme süresinin sonuna kadar kullanılır. Efektif faiz oranı, olduğundan düşük gösterilmişse, kredinin toplam maliyetinin hesaplanmasında esas alınacak akdî faiz oranı, düşük gösterilen efektif faiz oranına uyacak şekilde yeniden belirlenir. Bu hâllerde ödeme planı, yapılan değişikliklere göre yeniden düzenlenir” düzenlemesine yer verilmiştir.
Tüketici kredisi sözleşmelerinde taraflarca kararlaştırılmış bir faiz oranı bulunmuyorsa faiz uygulanmayacağına yönelik bu düzenleme hukukumuza yeni giren bir düzenlemedir. Zira, ana kural sözleşmede taraflarca belirlenmiş bir faiz oranı bulunmuyorsa 3095 Sayılı Kanun’un 1.maddesi gereğince yasal faiz uygulanmasıdır. Esasen Tasarı’nın ilk hali 3095 Sayılı Kanun’a paralel bir şekilde bu tür durumlarda yasal faiz uygulanmasını öngörüyorken sonradan değişikliğe uğramış ve düzenleme mevcut haliyle yasalaşmıştır.
Söz konusu maddenin gerekçesinde; düzenlemenin 23.3.2001 tarihli Tüketici Sözleşmelerine İlişkin İsviçre Kanunu 15. maddesi örnek alınarak hazırlandığı ve sözleşmenin eksiksiz bir biçimde düzenlenmesini disipline etmek amacıyla bu düzenlemeye yer verildiği belirtilmiştir. Her ne kadar mevzu düzenleme yabancı hukuktan alınmış ise de düzenlemenin Anayasaya uygunluğu tartışma konusu yaratacaktır.
Tüketici kredisi sözleşmelerinde belirtilen bu düzenlemeye konut finansmanı kredileri bakımından yer verilmemiştir. Konut finansmanı Kanun’da ayrı bir bölümde düzenlendiğinden, konut finansmanı sözleşmelerinde yasaya uygun şekilde bir faiz oranı belirtilmez ise bunun müeyyidesi genel kural gereğince yasal faiz uygulanması olmalıdır.
Tüketici işlemi sayılan sözleşmelerde faiz oranının sözleşmede belirtilmesi gerektiğine böylelikle yer verdikten sonra, sözleşmede yer alacak olan bu oranın banka tarafından serbestçe belirlenip belirlenemeyeceğinin, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK ve TTK.nun ilgili hükümleri çerçevesinde ele alınması gerekmektedir.
Kanaatimce, bu sorun kredi kartı sözleşmelerinden ve 6502 sayılı Kanun ile artık tüketici kredisi olarak kabul edilen kredili mevduat hesabı sözleşmelerinden ayrı olarak sadece tüketici kredileri ve konut finansmanı kredileri özelinde tartışılması gerektiği düşünülmektedir. Zira, kredi kartı sözleşmeleri bakımından 5464 Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ile[8] kredili mevduat hesabı sözleşmeleri bakımından ise 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ile [9] uygulanabilecek azami akti ve gecikme faiz oranları özel olarak düzenlenmiştir.
Doktrinde Reisoğlu[10],bankalar tarafından kullandırılan her türlü kredinin TTK m.19/2 gereğince “ticari iş” olarak kabul edilmesi gerektiğini, ticari işlerde ise faizin TTK m.8/2 gereğince serbestçe belirlenebileceğini ileri sürmüş ise de ağırlıklı görüş Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun çerçevesinde giren kredilerde akti faiz ve temerrüt faizinin TBK. nun 88 ve 120.maddelerinde belirtilen kısıtlamalara tabi olması gerektiği yönündedir.[11] Kredi kartları ile ilgili bir dava ile ilgili verdiği karardan Yargıtay’ ın da bu görüş eğiliminde olduğu anlaşılmaktadır.[12]
Sözleşmeyle belirlenecek faiz oranının, belirli süreli tüketici kredisi sözleşmelerinde sonradan değiştirilmesi artık mümkün değildir. Belirsiz süreli tüketici kredisi sözleşmelerinde ise Kanun’un 3/f maddesinde belirtilen “kalıcı veri saklayıcısı” yöntemlerinden biri ile önceden tüketiciye bildirilmesi şartıyla faiz oranının sonradan değiştirilmesi mümkündür.[13] Bununla birlikte, artırılan faiz oranı geriye dönük olarak uygulanmaz. Tüketici, faiz artırımının kendisine bildirildiği tarihten itibaren en geç 60 gün içinde borcunun tamamını öder ve kredi kullanmaya son verirse faiz oranı değişikliğinden etkilenmez. (6502 sayılı Kanun m.26/2)
Faiz ile ilgili olarak son olarak söylenebilecek husus, tüketici kredisi sözleşmelerinde ve konut finansmanı sözleşmelerinde gecikme faizinin akti faizin yüzde otuzunu geçemeyeceğine öngören sınırlamaya (4077 sayılı Kanun m.10-10/B) 6502 sayılı Kanunda yer verilmemiş olmasıdır. TBK yer alan faiz kısıtlamalarının tüketici kredileri ve konut finansmanı kredileri için de geçerli olacağı kabul edilecek olunur ise gecikme faizinin belirlenmesinde TBK m.120 hükmünün dikkate alınması gerekecektir.
VII.BİLEŞİK FAİZ YASAĞI
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 4/7 maddesinde, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkındaki Kanun’un 26. maddesinde belirtilen düzenleme ile paralel olarak, temerrüt hali de dahil olmak üzere tüketici işlemlerinde bileşik faiz uygulanamayacağı belirtilmiştir.
Esasen 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile bileşik faiz uygulamasının kapsamı daraltılmış ve 762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu’ nun 8. maddesinin ikinci fıkrası ile konu hakkında bankalara tanınmış olan istisna kaldırılmıştır.
Bileşik faiz kavramı en basit tanımıyla faizin anaparaya ilave edilerek bulunacak meblağ üzerinden tekrar faiz uygulanması halini ifade etmektedir. Bankacılık uygulamasında bu durumu üçe ayırarak incelemek yararlı olacaktır;
a) Sözleşme faizinin anaparaya ilave edilerek bunun üzerinden yine sözleşme faizi uygulanması:
Sözleşme faizinin anaparaya ilave edilerek bunun üzerinden yine sözleşme faizi uygulanması en tipik bileşik faiz uygulanması halidir. Bu tür bir duruma bireysel bankacılık uygulamalarında temerrüt öncesi borç yapılandırmalarında rastlamak mümkündür.
6502 sayılı Kanunun 4/7 maddesinde tüketici işlemleri için bileşik faiz yasağı öngörüldüğünden, bu tür bir uygulama hukuka aykırı olacaktır.
b) Sözleşme faizinin anaparaya ilave edilerek bunun üzerinden temerrüt/gecikme faizi uygulanması:
Belirli bir süre para alacağından yoksun kalmanın karşılığı olan ve tarafların sözleşmenin başında belirledikleri bu nedenle de artık anaparaya dönüşmüş olan faiz alacaklarına anapara faizi (kapital faiz) adı verilir. Tüketici kredilerinde tüketicilerden alınmakta olan sözleşme faizi de bu nitelikte bir faiz alacağıdır.
Bu nitelikteki faiz alacağına temerrüt/gecikme faizi uygulanıp uygulanamayacağı tereddüt uyandırmaktadır. Zira, madem ki bu alacaklar anapara alacağa dönüşmüştür, bu alacağa temerrüt/gecikme faizi işletilmesinin mümkün olduğu, bunun bileşik faiz yasağı kapsamına girmeyeceği iddia edilebilir.[14] Kaldı ki, TBK. nun 121 maddesinde faiz borcunu ödemekte temerrüde düşen borçlunun icra takibi veya dava tarihinden itibaren temerrüt faizi alacağı ile sorumlu olduğu açıkça belirtilmiştir.
Ancak, 6502 sayılı Kanunun 4/7 maddesinde bileşik faiz yasağı temerrüt halini de içerecek şekilde düzenlendiğinden, temerrüt halinde bu tür alacaklara temerrüt faizi işletilmemesi gerektiği de ileri sürülmektedir.[15]
c) Birikmiş temerrüt/gecikme faizinin anaparaya ilave edilerek bunun üzeriden temerrüt/gecikme faizi uygulanması:
TBK. nun 121. maddesinde “ Temerrüt faizine, ayrıca temerrüt faizi yürütülemez ” denilmektedir. Vade tarihinde ödenmeyen bir borca sözleşme gereğince ödenmekte olan gecikme faizleri de bir nevi temerrüt faizi niteliğindedir. Bu nedenle, tüketici kredisi sözleşmelerinde herhangi bir taksitin zamanında ödenmemiş olması sebebiyle işleyen gecikme faizi alacağına yeniden gecikme faizi işletilmesi veya ileride muacceliyet koşulları oluşup da icra takibine başlanıldığında temerrüt faizi işletilmesi mümkün değildir.[16]
TEMERRÜT
Konut finansmanı kredileri ve tüketici kredisi sözleşmelerinde tüketicinin ne zaman temerrüde düşeceği konusunda 4077 sayılı Kanunile 6502 sayılı Kanun düzenlemeleri büyük oranda benzerlik göstermektedir. Tek fark ; iki taksitin üst üste ödenmemesi halinde tüketiciye yapılacak muacceliyet ihtarındaki ödeme süresinin, tüketici kredilerinde 7 gün yerine 30 gün olarak, konut finansmanı kredilerinde ise 1 ay yerine 30 gün olarak belirlenmiş olmasıdır.
Buna göre, gerek tüketici kredilerinde ( 6502 sayılı Kanun m. 28 ) gerekse konut finansmanı kredilerinde ( 6502 sayılı Kanun m. 34 ) tüketicinin borcun tamamı bakımından ( henüz vadesi gelmemiş olan taksitler de dahil olmak üzere ) temerrüde düşürülebilmesi için ;
-Kredi verenin sözleşmede borcun tamamının ifasını talep etme hakkını saklı tutması,
-Kredi verenin tüm edimlerini yerine getirmiş olması,
-Tüketicinin birbirini izleyen iki taksiti ödemede temerrüde düşmüş olması,
-Tüketiciye 30 günlük süre verilerek muacceliyet ihtarında bulunulmuş olması
Bu şartlar gerçekleşir ve tüketici temerrüde düşerse, tüketiciden talep edilebilecek alacak hesaplanırken muaccel kılınan taksitlere (henüz vadesi gelmemiş olan taksitlere) ilişkin faiz, komisyon ve benzeri masraflar dikkate alınmayacak, bunların borçtan düşülmesi gerekecektir. (m.28/2)
Öte yandan hemen belirtmek gerekir ki, kredili mevduat hesapları ve 22.maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumların mevcudiyeti halinde kredi kartları birer tüketici kredisi sözleşmesi olarak kabul edilmekte ise de, temerrüt için yukarıda yer verilen koşullara tabi olmayacaktır. Zira, 28.maddede belirtilen temerrüt koşulları sadece “belirli sureli tüketici kredisi sözleşmeleri” için geçerlidir. Kredili mevduat hesapları ve kredi kartları ise belirsiz süreli kredi sözleşmeleridir. Bu nedenle, bu tür krediler için uygulanamaz.
6502 sayılı Kanunile temerrüt konusunda getirilen yeniliklerden bir diğeri de, konut finansmanı kredilerinde herhangi bir taksitin vadesinde ödenmemesi durumunda 5 iş günü içinde tüketiciye iadeli taahhütlü posta yoluyla bildirim yapılması koşuluna ( 4077 sayılı Kanun m.10 / B ) yeni Kanun’da yer verilmemiş olmasıdır.
Temerrüt hakkında son olarak söylenebilecek bir husus, 6502 sayılı Kanunda, 4077 sayılı Kanunun “ Kredi Kartları ” başlıklı 10/A maddesine muadil bir hükme yer verilmemiş olmasının kredi kartından kaynaklanan bir borcun temerrüdü konusunda yaratacağı farklılıktır. 4077 sayılı Kanunun 10/A maddesinde yer alan ‘Kredi veren tarafından tüketiciye gönderilen dönemsel hesap özetleri, 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde öngörülen ödeme planı hükmündedir.”düzenlemesine istinaden doktrinde kredi kartından kaynaklanan bir borç için temerrüdün, tüketici kredileri için geçerli olan temerrüt koşullarına tabi olacağı kabul edilmekteydi. Buna göre, tüm kredi kartı borcunun muaccel hale gelmesi için, tüketicinin kendisine hesap özetinde belirtilen asgari tutarı iki dönem üst üste ödememesi gerekmekteydi.[17]
6502 sayılı Kanunda, 4077 sayılı Kanunun 10/A maddesinde yer alan bu hükme muadil bir hüküm yer almadığından ve 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’ nda da aksi öngörülmediğinden, artık banka hesap özetinde belirtilen asgari tutar ödenmediğinde diğer hesap özeti dönemini beklemeksizin kart hamilini temerrüde düşürme imkanına sahip olacağı düşünülmektedir.